Hayatım boyunca kürkü, deriyi, bunları giyenleri, fildişinden tesbih yapıp tanrıyı zikredenleri, "kaz tüyü yastıklarda indirim var koşun" diyenleri, hobisi avcılık olan zengin piçlerini sevmedim, sevemeyeceğim.
Hayatında bir defa bile dünyayı merak etmeyenleri, göğü, ayı, yıldızları seyretmeyen adamları, bu yaşamın, kainatın nasıl'ından ziyade neden'ini sormayan insanları çözemedim, çözemeyeceğim.
Kendinden çok yan komşusunun, arkadaşının, televizyonda gördüğü "ünlü" olması dışında bir meziyeti olmayan, bir boka yaramayan, yeteneksiz, niteliksiz insanların ne yiyip içtiğini, kiminle yattığını, neye para harcadığını, rujunun markasını merak eden kadınlardan, adamlardan hazzetmedim, hazzetmeyeceğim.
Hiçbir zaman mücevherleri, değerli taşları, altını, gümüşü, tek taş pırlantayı da sevmedim, sevemeyeceğim. Sevgiye inanıyorum ama her duygunun alçalıp yükselen bir değer dalgası olduğunu biliyorum. Bu yüzden hiçbir erkeği gerçekten sevemedim bugüne kadar diyorum. Bu yüzden insan en çok kendini sever diyorum. Ki ben kendimi bile güç bela seviyorum. Kendini de sevmiyorsa insan eğer, başka birini ya da bir şeyi idareten sevecektir, seviyordur, "duygularını ölçüleyen, sevgilerini sevmeyen, uykularını uyuyan, iştahlarını yiyen, sevişme isteklerini boşaltan" o insanların sahip olduğu idareten bir kalbi taşıyordur. Mutlak sevgiyle bir tek annemi sevdim bugüne dek. Sonsuz bir minnet duygusuyla kan bağının karışımı bir sevgi. Çok bencilce ama günün birinde belki anne olmak istersem eğer, o zaman evliliği düşünebileceğim sanıyorum. Bu, acıklı bir durum.
Maddeye ruhtan daha çok önem veren insanları da anlamıyorum. Üstü açık arabalar, yerden ısıtmalı odalar, "moda", "trend" kelimelerine hapsolmuş gardıroplar... Olsa da olur, olmasa da olurlar. Zaruri ihtiyaçları karşılamak yetiyor bana. Dedem "Eşyanın da canı var" derdi
Statükocu, yargısız infaz yapan, etiketçi insanlardan nefret ediyorum. Bu insanlar yüzünden dengem bozuluyor, kafam karışıyor. Bazen diyorum, yüksek lisanstan sonra doktora yapayım, yurtdışına çıkayım, şu kadar dil öğreneyim, bu kadar puan alayım, şu sınava da gireyim... Sonra denizi seyrederken, gökyüzüne bakarken birden hepsi bomboş şeyler, gereksiz eylemlermiş gibi geliyor, ismimin önüne gelecek unvanlar için kendimi paralamaktan başka bir anlam ifade etmiyormuş gibi hissettiriyor. Pek çok şeyi duyumsamak yoruyor. Ama bir yandan da doyuruyor.
Tek isteğim müzik yapmak, onunla hayatımı kazanmak aslında. Diğer eylemler sadece başkalarının bana nasıl hitap edeceğini ayarlamak için var.