Tuhaf hissediyorum kendimi. Ve bu benim her zamanki halim.
Her şeyden çabuk vazgeçiyorum bu aralar. Söz veriyorum, tutmuyorum. Aptallık ediyorum "hayır" demek isterken "evet" diyorum ve zor duruma sokuyorum kendimi. En büyük aptallığım bu benim. İnsanlar arasına karışma isteği yok içimde ama bazen ihtiyaç da duyuyorum yeni yüzler görmeye. Bazen "boşversene, hayatı plansız, kim ne der diye düşünmeden ve biraz da sonrasını umursamadan yaşa" diyor bir ses ama susturuyorum onu. Hep korkuyorum korkuyorum korkuyorum! En çok da başlangıçlardan. Yeni bir ilişkiye başlamaktan, hatta yanıma yaklaşıp "bi' dakika bakar mısınız" diyen broşür dağıtan insanlardan. Israrla elime sıkıştırdıklarını okumadan çantama atıyorum.
Sadece bir kademe yaklaşmalarına izin veriyorum insanların. Daha derine inmesinler istiyorum. Ben kendi kabuğumda kalayım. Güvensizliğimin yarattığı korku ütopyalarımı besliyorum kendi içimde. Eksikliklerimi yüzüme her gün vururken birinin aynı eksikliklerimden bahsetmesine öfkeleniyorum. Kendimi savunmak için bir tek cümle kuruyorum: Ben buyum!
...
Aralık 14, 2010
Ekim 26, 2010
Mutluluk Aşısı
Kendimi sevmeyi, küsmemeyi öğrenmeye başladım. Zaman zaman kendini beğenmiş bi’ hergele oluyorum bazen de dünyanın en ezik, en vasat Gregor Samsavari bi’ Notre Dame’ına dönüşüyorum/dum.
Artık bu boktan hayatı kusurlu, eksik, berbat, çirkin, aptallarla dolu olduğunu bilerek güzel buluyorum. Dünyaya Armağan Çağlayan eleştirmenliğiyle bakmak iyi bir şey değil.
Ve şimdi daha mutluyum ben, acılar sıradanlaştıkça.
Artık bu boktan hayatı kusurlu, eksik, berbat, çirkin, aptallarla dolu olduğunu bilerek güzel buluyorum. Dünyaya Armağan Çağlayan eleştirmenliğiyle bakmak iyi bir şey değil.
Ve şimdi daha mutluyum ben, acılar sıradanlaştıkça.
Haziran 09, 2010
Güneş doğarken..
Bu güneşli havalar, sokaklardaki insanlar, martılar, karıncalar, ahmak siyasetçiler, aptal savaşlar, ölümler, doğumlar, yıkımlar, bağırışlar...
Bazen her şey o kadar gereksiz, tuhaf geliyor ki.
Ve en önemlisi yaşamak zorundalığı. Varoluşun sancısı. Bir sonun varlığını bilerek ve yarının meçhul olduğu gerçeğinin bilincinde aylar sonrası için planlar kurmak.. Bunu düşündüğümde havada asılı kalmış gibi hissediyorum. Öyle durağan, öyle garip ve devinimsiz.
Aynı soruları sorup aynı cevapları aldığımı gün geçtikçe daha iyi anlıyorum. Sanki bir bilgi yarışmasındaymışım gibi biraz önce bilemediğim soru tekrar karşıma çıkarılıyor ve ben cevap arıyorum. ı-ıh.. bulamıyorum yine. Sanırım bazı sorular cevapsız doğuyor. Ve bu yetinememezlik duygusu daha çok soru işareti anlamına geliyor. Kafamdaki soru işaretleri ünlemlere çarpıyor bazen. Durdurulması mümkün olmayan tam gaz ilerleyen bir araba gibi engelleyemiyorum iç sesimi.
Garipliklerle doluyum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)